Dostlar geçen gün bir süredir uğramadığım bir blogu ziyaret ettim. Ziyaret nedenim ise kendi blogumda verdiğim linkleri kontrol etmekti. Ziyaret ettiğim blog ise ALTI ÜSTÜ TASARIM. Sahibi çok yetenekli, başarılı bulduğum, yazılarını beğendiğim ve sırf bu nedenle de kitabını yayınlar yayınlamaz aldığım Mehmet DOĞAN. Şimdi bu adam ne anlatıyor diyebilirsiniz. Ne anlattığıma gelince.
Mehmet Doğan’ın Kanada’da yaşadığını şimdilerde ise artık Dübai’de yaşadığını biliyorum. Fakat öncelikle bu ziyaretim sonunda çok üzüldüm. Çünkü artık Mehmet Doğan blogunda yazma işine son vermiş. Artık çok değer verdiğim zeka pırıltısını yansıttığı yazılarından mahrum kalacağız. Onu blogunda yayınladığı ve çok beğendiğim bir yazısını iznini almadan sizlere aktaracağım. Umuyorum önümüzdeki günlerde Mehmet Doğan’ın yazılarını tekrar zevkle okuma ve değerli fikirlerinden yararlanma fırsatını buluruz. Değerli kardeşim Mehmet Doğan’a yeni yaşamında mutluluklar ve başarılar dilerim. Aşağıdaki yazısını sizlerde beğenirsiniz umarım.
Tütün: Dünyanın En Eski Blogcusu
Acemi Blogcu sayesinde öğrendiğim gerçekten ilginç bir konu tartışılıyor Postitler blogunda. Kisaca konu, Türkiye'deki blog dizinlerinin yeteri kadar yeterli olup olmadığı ve bu blog karmaşası içinde “öksüz bırakılan” bloglar.
Konu ile ilgili yorumlarımı Postitler’in ilgili yazısına ekledim ama biraz daha bu konu hakkında yazmak istiyorum.
Ama öncellikle ben birçok kişinin çok iyi bildiği, sinsi, keyifli, öldürücü, en kötü kolonya kokulu bir bitkiden bahsetmek istiyorum: Tütün.
Tütün, isim olarak, belki de dünya üzerinde en iyi tanınan bitkilerden biri. Görünüş olarak diğer bitkilerden çok farklı olmasa da özünde, çok ilginç bir bitki. İlginçliği, insanoğlunun ürettiği sigara ya da o iğrenç kokulu kolonya yapımı ile alakalı değil. Esas ilginç olan, tütün bitkisinin, belki de dünyanın en eski blogcusu olmasında. Evet haklısınız! Tütün bitkisinin blogunu ne blogspotda, ne bloglar aleminde ne de blog kardeşliğinde gördünüz. Hiçbir yazısını okumadınız. Gerçi tütün bitkisinin blogundaki yazılar çok ilginç olmasa da; yazıların içeriği birbirine benzese de, sizin bu blogu okumamanızın sebebi bunlar değil. Çünkü bu bitkinin yazılarını, mesajlarını okuyan bizler değil, Polistes adı verilen bir çeşit arı.
Danimarkalı bir çiftçi Thomas Harttung, bu tütün bloğunun nasıl oluştuğunu bakın nasıl anlatıyor:
Her şey, karnı aç bir hornworm adı verilen tırtılın, en sevdiği yemek olan, tütün yapraklarına tırmanması ile başlar. Tırtıl, göze ve dişe gelir bir yaprağın üzerinde mola verir. Tütün yaprağı bu gelişmeden habersizdir çünkü tütün yaprağını ziyaret eden birçok canlı vardır. Her canlının, her böceğin tehlikeli olacağını bilemez. Fakat bahsi geçen tırtılın, ilk ısırığı sayesinde, bu tırtılın tükürüğünü tanıyan tütün yaprağı, bu ziyaretin iyi bir ziyaret olmadığını anlar ve buna karşılık, kendisi kimyasal bir sıvı salgılamaya başlar (blog yazısı). Kimyasal madde salgılandıktan sonraki tırtıl ısırıkları, bu kimyasal salgının, tırtılın vücuduna girmesini sağlar ve tırtıl bir müddet sonra, tok olduğunu hisseder. Halbuki yeni başlamıştır yemeğe. Fakat tütün yaprağı, zamanının az olduğunu bilmektedir çünkü tırtılın tokluk hissi çok uzun sürmeyecek ve yaprağı yeniden yemeye başlayacaktir. Fakat tütünün salgıladığı bu kimyasal maddeyi fark eden (blog yazısını) yalnızca tırtıl değildir. Hani bizim blog yazıların başka bloglardan linklenmesi, Technorati’de indekslenmesi gibi, bu kimyasal madde, kilometreleri aşarak, polistes adı verilen bir çeşit arıya kadar ulaşır (bir nevi RSS). Kimyasal maddenin içeriği “yardıma ihtiyacım var, üzerimde bir tırtıl, yapraklarımı yiyor. Biliyorum senin yumurtalarını koyacak bir yere ihtiyacın var. İşte aradığın fırsat” demektedir. O küçücük arı, kilometrelerce yolu kateder, binlerce tütün yaprağı içinden, bu yardımı blog yazısını yazan tütün yaprağını, eliyle koymuş gibi bulur. Tabi ki tırtılı da (artık bu arı, blog kardeşliğini mi, bloglar alemini mi, Technorati’yi mı yoksa Google Haritayı mı kullanıyor, o kısmı belirsiz). Arı, bu sorun yaratan tırtılın,üzerine, yumurtalarını yerleştirir çünkü tırtılın yüzeyi, arının yumurtaları için mükemmel bir ortamdır. Tırtılın, bu durumda, çekip gitmek, ya da orada yumurtalara gömülüp, arının ataklarıyla ölmekten başka şansı yoktur. Böylece hem arının gelecek nesilleri hem de tütün yapraklarının yaşamı garantilenmiş olur.
İşte basit bir iletişim, etkili bir networkun doğada oluşturduğu efekt. Tütün bitkisi bile, yaşamı için network, link ve iletişime ihtiyacı varken, blogların böyle bir ortamdan yaşamalarını devam ettirmek için yararlanamayacağını düşünmek bence hata olur.
Siz ne dersiniz?
Dipnot: Eğer tütün işiyle uğraşan bir çiftçi tanıdığınız varsa, yukarıda anlatılanların kendi tütün tarlalarında gerçekleşmediğini, o tırtılların, insan yapımı kimyasal madde (DDT gibi) ile öldürüldüğünü size söyleyecektir. Doğru! Bunun nedeni, günümüzde tütünün ticari bir değeri olması ve bu nedenle, tütünün, gerçek habitatında değil, koşullandırılmış, ticari tarım alanlarında yetiştirilmesi. Bu nedenle, tütün, doğa içinde oluşturulduğu networkden yoksun. Blogunu okuyan arılardan uzak.
KAYNAK: ALTI ÜSTÜ TASARIM
YAZAN: Mehmet DOĞAN
1 yorum:
nefis bir yazı dostum. Ellerinize sağlık. Mehmet Doğan'ın en kısa sürede aramıza dönmesini diliyorum... Bizim serüvenimizi anlatan güzel bir hikaye..
Yorum Gönder